gamze

        Aşk ve acı kokan bu kitabımızın kahramanları Koray, Feza ve Mehmet.    Mehmet'in babasıyla Feza 'nın babasının yakın arkadaş olması, altlı üstlü oturmaları ikisinin birlikte kardeş gibi büyümelerini sağlamıştır.     Yıllar sonra Mehmet büyüdüğünde babasının işlerini devralmak için Almanya'ya gider, Feyza ise okumak için İstanbul'dan Ankara'ya.Üniversitede tiyatro sayesinde  ele avuca sığmayan, ne yapacağı belli olmayan Koray'la tanışır.Birbirlerine aşık olan bu çifti ayrı düşünmek ise hem onlar için hem de biz okuyucular için imkansızdır.     Bir süre sonra Mehmet babasının ölüm haberi üzerine ülkesine geri döner.Onun yurtdışında olduğu süre içerisinde Feza çok güzel genç bir kız olmuştur.Mehmet Feza'ya aşık olur ve bir süre sonra ona bunu söylemeye karar verir.Ancak Feza, Koray'a aşıktır.Mehmet'in ona karşı ilgisi olduğunu öğrenen Feza, Mehmet'e Koray'ı sevdiğini ve evleneceklerini söyler.       İlerleyen zamanlarda Koray

      Romanımızın kahramanı orta okul mezunu, ana eline muhtaç yaşayan, tek amacı köşe başında ıslık çalarak onu çağıran arkadaşlarıyla gezmek olan 18-19 yaşlarında bir delikanlı.   Bir gün zengin bir adamın kızına aşık olur.Tabii kız da ona aşık olmuştur.Gel gör ki kızın babası bu birlikteliğe karşı çıkınca ikisi birlikte kaçarlar.Oğlanın babasının dostu olan Gaffar Bey'e sığınırlar önce.Niyetinin kötü olduğunu anlayınca da oradan ayrılarak bir ev bulup kıt kanaat orada yaşamaya başlarlar.Kız fabrikada çalışmak istese de oğlan izin vermediği için sesini çıkaramaz.Çiftimiz bir gün oğlanın arkadaşlarına olan hasreti yüzünden kavga ederler.Kız oğlanın bacaklarına kapanıp yalvarsa da oğlan onu bırakıp gider.Ana evine döndüğünün ertesi günü arkadaşlarının ıslıklarıyla başlar güne.Eski hayatına dönmüştür artık.Fakat kız hala aklındadır.Hemen  geri dönüp kaldıkları evde kızı arar ama kız çoktan gitmiştir.Sevgilisini bulamayan genç o gece arkadaşlarıyla içip sarhoş olarak düşünceleriyl

               Christy Brown beyin felci ile doğduğu içi doktorlar tarafından zihin özürlü olduğu ve fazla yaşayamayacağı düşünülen bir çocuktur.Fakat annesine göre o sadece biraz farklıdır.Doktorların dediklerine aldırmadan oğlu için herşeyi yapar.   Christy bir gün kız kardeşinin tebeşir ile ödevini yapmasını izlerken aniden sol ayağıyla tebeşiri alır ve bi şeyler karalamaya başlar.Herkes şok içindedir, annesi ise Christy'nin bu hareketinden sonra daha da umutlanmıştır.Ve ona harfleri öğretmeye karar verir.Christy tüm harfleri öğrendikten sonra bununla yetinmeyerek kelimeleri de öğrenmeye başlar.Annesine yazdığı ilk kelimesini göstermek için annesini yanına çağırır.İlk kelimesi "anne"dir.   Christy hayatını sol ayağına ve Hanry adındaki oyuncak arabasına bağımlı halde sürdürür.Fakat bir gün kardeşleri ile gezebilmesine, dış dünya ile bağlantı kurabilmesine olanak sağlayan oyuncak arabası kırılır.Kardeşlerinin artık onu yanlarına almadan oynamaya gitmesi Christy&

    16 yaşındaki Hazel hastalığı nedeniyle yaşamını oksijen tüpüne bağlı olarak geçiren bir kızdır.Ailesinin isteği üzerine istememesine rağmen kanser terapilerine katılmaktadır.Burası kendisi gibi çeşitli hastalıklara sahip kişilerin kaynaşması ve sosyalleştirilmesi için açılmış bir yerdir.Burada tek bacağı olmadığı için protez bacak kullanan ve hasta bir çocuk olan Augustus ile tanışır.Ve zamanla ondan hoşlanmaya başlar.Augustus da ona karşı boş değildir.Augustus onu evine davet eder ve birlikte film izlerler.Bu sırada Hazel ona çok sevdiği bir kitaptan bahseder.Fakat kitabın sonu Hazel'in kafasında birçok soru işareti bırakmıştır.Augustus'a yazara mail attığından ve bir türlü cevap alamadığından da bahseder.Augustus, Hazel'i mutlu etmek için yazarın nerede olduğunu bulur.Amsterdam'a gitmeleri gerekmektedir.Fakat Hazel'in ailesinin bu seyahati karşılamaya maddi gücü yetmez.Augustus da kendi çapında Hazel'i mutlu etmek için ona kanserli hastaların bir dilek

      Emily Wilson kocası Joel ile birlikte NewYork'ta yaşamaktadır.Emily ünlü bir yazar olmasına rağmen uzun süredir hiçbir şey yazamamaktadır. Joel, başka bir kadın için Emily'i terkeder ve boşanırlar.Emily bu duruma çok üzüldüğü için arkadaşı Annabelle ona kafa dinlemesi için yengesinin yanına, yaşadığı adaya gitmesini tavsiye eder.Yengesinin de onu davet etmesi üzerine Emily valizini hazırlar ve adaya gider.Adada yengesi Bee'nin komşusu Henry ve Jack ile tanışır.Bee ise yeğeninin onlarla konuşmasından hiç memnun değildir.    Emily yengesinin kalması için ona verdiği odada dolaşırken bir çekmece dikkatini çeker.Çekmeceyi açtığında ise bir günlük bulur ve kendini okumaktan alıkoyamaz.Emily ertesi gün Bee'nin en yakın arkadaşı Evelyn ile tanışır.Bee'den saklı bir şekilde ona günlükten bahseder.Evelyn ondan günlüğü okumasını ama Bee'ye söylememesini ister.Emily denileni yapar, hergün günlüğü okur.Günlük Esther adında bir kadın tarafından yazılmıştır.Esther ve

       Sokrates'in adıyla anılan bir kitap olsa da yazarı Sokrates değil öğrencisi Platon'dur.Bu kitap Sokrates'in ölmeden önce yaptığı savunma metni üzerine yazılmıştır.Üç bölümden oluşur: savunma, yargı ve ölüme yürüyüş.Kitabın büyük bir bölümünde gerçekleşen olaylar aynen aktarılır.Olaylar objektif bir bakış açısıyla ele alınmaya çalışılsa da Platon, Sokrates'in öğrencisi olduğu için pek de tarafsız olduğu söylenemez.   Sokrates, kendi düşüncelerini yaydığı, toplumdaki gençleri kötüye yönlendirdiği ve devlete karşı kişiler yetiştirdiği gerekçesiyle suçlanmıştır.Aynı zamanda Sokrates'in Tanrı'ya inanmadığı düşüncesi de suçlamalar arasındadır.Suçlamaları kimin yaptığı tam olarak bilinmese de bazı isimler verilmiştir (Meletos, Anytos ve Lycon).Sokrates konuşmasına kendine yöneltilen suçlamalara bir açıklama yaparak başlar.Bu suçlamaların kendisi ile alakalı olmadığını söyler.Alakalı değildir çünkü düşüncelerini yayması için bilgiye sahip olması gerekir faka

      Zehra bir mektepte başmuallimdir.Yeni eğitim öğretimin tüm gereklerini yerine getirir, öğrencilerle birebir ilgilenir fakat öğrencilerin yaptıkları yanlışları asla affetmez.İçinde acıma duygusundan eser yoktur.Maarif Müdürü de Zehra'nın bu özelliğinden muzdariptir.Ne kadar onu bu konuda uyarsa da bir değişiklik görmemiştir.    Maarif Müdürü Tevfik Hayri ile Vekil Şerif Hayri Bey Zehra'nın okuluna ziyarete giderler.Şerif Hayri Bey Zehra'ya babasının hasta olduğunu, bu nedenle İstanbul'a gidip babasını görmesi gerektiğini söyler. Fakat Zehra babasının olmadığını, o kişinin başka biri olabileceğini söyler.  İki gün sonra Maarif Müdürü'ne bir telgraf gelir.Zehra'nın babası Mürşit Efendi'nin ölmek üzere olduğunu, muallimin hemen yola çıkması gerektiğini bildirir.Müdür, Zehra'yı çağırtarak hemen gitmesini ister.Fakat Zehra yine karşı gelir.Müdür fazla üstelemez.Biraz sonra hazırlanmış bir şekilde elinde çantasıyla Zehra gelir ve gitmeye karar

                Sait Faik Abasıyanık'ın bir diğer kitabı olan Sarnıç tadında, yine kısa öykülerden oluşan bu eser 22 kısa öyküyü ve Orhan Veli Kanık'ın Sait Faik hakkındaki düşüncelerini içeriyor.       Bu hikayelerden benim için en akılda kalıcı olanları sizler için kısaca anlatacağım.     Kitaba adını veren Mahalle Kahvesi ile başlamak istiyorum.Olay karlı bir kış günü mahalle kahvesindeki bir adamın başından geçmekte.   Kahveye üstü başı karla kaplı genç bir adam girer.Birkaç dakika sonra ise başka bir adam telaşla gelir ,kahveden birilerini çağırır.Birisinin öldüğünden bahsederler.Genç adam bi anda yerinden kalkarak kahveciye ölenin babası olup olmadığını sorar.Kahveci ise genç adamı tersleyerek eve kesinlikle gitmemesini söyler.Zira evde onu da ölüm beklemektedir.Baş karakterimiz ise olanlara bir anlam veremez ve etraftakilere sorular yöneltmeye başlar.Bu genç adamın kız kardeşini kötü yola düşürdüğünü bu yüzden de ailesi tarafından reddedildiğini öğrenir.Kıza ne

        Yazarın ilk kitabı olan Semaver'de yer almayan öykülerine 1939'da yayınlanan bir diğer kitabı Sarnıç'ta rastlayabiliriz.     Bu kitap Sait Faik'in hayatının belli dönemlerindeki gözlemlerine dayanıyor ve Sarnıç, Kalorifer ve Bahar, Beyaz Altın, Bir Karpuz Sergisi, Mavnalar, Gece İşi, Hancının Karısı, Loğusa, Ormanda Uyku, Kim Kime, Park, Gaz Sobası, Plaj İnsanları, Davut'un Anası, Grenoble'da İtalyan Mahallesi ve Marsilya Limanı olmak üzere 16 hikayeden oluşuyor.İçlerinden en beğendiğim birkaç hikayeyi sizlerle paylaşacağım.          Öncelikle Loğusa ile başlamak istiyorum.Bu hikayede kırklı yaşlardaki Rüstem'in, babasının ikinci eşine olan nefreti anlatılıyor.Doğum sancısı çeken kadının yardımına koşmak yerine başında ellerinde sopalarla ettikleri kavgayı ve sonucunda kadının karnına gelen sopayı konu edinen bu hikaye oldukça akılda kalıcıydı.          Kitaba adını veren ve kitaptaki ilk öykü olan Sarnıç'ta ise bir adamın eski yaşantıs

   Sait Faik Abasıyanık'ın 1953 yılında yayınlanan ikinci ve son kitabı olan "Kayıp Aranıyor", okuyucuları roman olduğunu düşünenler ve öykü olduğunu düşünenler olmak üzere ikiye ayırmıştı.Gelin okuyucuyu çelişkiye düşüren bu kitabın içeriğine bi göz atalım... ÖZETİ; Konsolos Vildan Bey'in kızı olan Nevin çok farklı bir kültürle yetiştirilmişti.Bunda babasının mesleği gereği gittiği ülkelerden getirmiş olduğu anılar ve olaylar çok büyük bir yere sahipti.Nevin'in yurtdışında okumasının etkileri de göz ardı edilemezdi.    Hayatının ilerleyen zamanlarında meslektaşı olan Özdemir adında bir gazeteciyle evlendi.Birbirlerine pek uymasalar da birlikteliklerini koruyabiliyorlardı.Nevin'in mesleği gereği sürekli Ankara'ya gidip gelmesi gerekiyordu.Dolayısıyla otobüs yolculukları onun için kaçınılmazdı.Bu yolculuklarında gördüğü genç bir biletçiye karşı ilgi duymaya başladı.Birçok karşılaşmanın ardından otobüsün tenha olduğu birgün biletçi düşen paralarını t